Bir atom çekirdeğinin, bir futbol topu büyüklüğünde olduğunu varsayarsak, elektronlar bunun çevresinde, çapı 5 kilometre genişlikte bir çember üzerinde dönebilir. Eğer, Güneş Sistemi'nin bütününü düşünürsek orada da benzer bir düzen vardır. Tüm gök cisimlerinin arasındaki boşluğa ise "uzay boşluğu" dendiğini hepimiz biliyoruz.
Elektronlar yani atom altı parçacıklar arasındaki alana da "boş uzay" denir. Boş uzay olarak adlandırılan bölge ne işe yarıyor ? Olmasaydı ne olurdu diye sorabiliriz? Öncelikle bu boş uzay olmasaydı her şey inanılmaz derecede küçülürdü.
Örneğin bir insanı meydana getiren atomların, insana asıl ağırlığını veren çekirdeklerini bir araya getirmek mümkün olsaydı, insan, gözle görülemeyecek kadar küçük bir zerre haline gelirdi. Fakat ağırlığı yine o insanın ağırlığına eşit olan bir zerre. Boş uzay da bulunan her parçacık, kendi yasalarına değil, o alanın yasalarına tabiidir. O halde atom, katı bir birim olmayıp aralarında belli uzaklıkların bulunduğu parçacıkları içeren boş uzaydan meydana gelmiştir. Bu parçacıkların şaşılası özelliklerinden biri de ikili özellik göstermeleridir. Yani bazen parçacık, bazen de uzayın derinliklerine uzanan dalgasal yapıya sahiptir. Dalgasal yapıları nedeniyle tüm uzayı doldurmaktadırlar ve bu yüzden aslında boş uzay diye bir şey yoktur. Tüm evren; enerji ve bu enerjinin belirli bölgelerde yoğunlaşmasından oluşmuş maddi sistemlerle doludur. Yok oluş değil yoğunlaşma ve çözülme vardır.
Madde, küçük ama birbirinden uzak damlalar halinde yoğunlaşmış enerjidir. Madde ve enerji tek bir şeydir ve sürekli olarak birbirine dönüşmektedir. Aynı gerçekliğin iki farklı tezahürünü oluşturmaktadır. Buradan da anlıyoruz ki gerek atomun organizasyonu yani mikro evren diyeceğimiz oluşum gerekse makro evrenimizin organizasyonları arasında benzerlik, paralellik vardır. Bu organizasyon, anlamsızlığa değil, bilimsel ilerlemeler sayesinde, bizim adım adım keşfettiğimiz bir anlama sahiptir. Kuantum kuramını anlamak için atom modelini kavramak çok önemlidir. Mikro kozmosta geçerli olan yasaları kavramak makro kozmosun yasalarını ve işleyiş düzenini kavramamıza da neden olacaktır.
Ne enteresandır ki yüzlerce yıl önce yaşamış ve çok çeşitli kültürlere damgasını vurmuş mistikler de maddenin yapısı ve özü hakkında bugün yeni fiziğin ortaya koyduğu gerçeklere son derece yakın tanımlamalarda bulunmuşlardır. Bu bir tesadüf olabilir mi? Örneğin, Çin bilgeleri evrenin "Chi" denilen gaz veya eterden oluştuğunu söyler. "Chi",uzayda hareket eden, yoğunlaşınca madde olan hayati enerjidir. Hinduizm'de Brahman, Budizm'de dharmakaya sözcükleri aynı anlama gelir. Bu enerjinin hem ruhsal hem de maddesel özellikte olduğu kabul edilir.
Yeni fiziğe göre maddeyi oluşturan atom, bizim sert, tek ve bütünmüş gibi algıladığımız kum tanesi gibi katı değildir. Bir kum tanesi milyonlarca atomdan oluşur. Her atom ise yüzlerce mikroskobik parçacığın sürekli devindiği bir küçük evrendir.
Atom altına, yani maddenin derinliklerine indikçe anlaşılan, "temel yapı taşları" değil, bütün parçacıklar arasında varolan karmaşık ilişkiler dokusudur. Parçacıklar arasında karşılıklı etkileşim ve bütünsel bir davranış vardır. Birinin yarattığı bir etki tümünü ilgilendirir. Atomu bir mikro evren dünyamızı da bir makro evren olarak kabul edersek aslında mikroda geçerli olan yasalar makro da da geçerlidir.
Örneğin ailemizdeki bireylerden birinin yaşadığı, iyi veya kötü olarak nitelendirdiğimiz bir olaydan hepimiz şöyle ya da böyle bir şekilde etkilenmiyor muyuz? Bunu daha da genişletirsek şehrimizdeki, ülkemizdeki, dünyamızdaki çeşitli olaylar ve haletlerden de benzer şekilde etkilenmiyor muyuz? İşte bu atom altında geçerli olan bir yasanın yani etkileşim ve bütünsel davranışın günlük hayatımızda da geçerli olmasıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder